1 Kasım 2015 Pazar

GÖMÜ

-Gülanne'me

Havadardı evimiz çünkü yazdı
Ilık ılık üşüyorduk aralık bir pencere kenarında
Farkına varıyorduk bir şeylerin 
Basbayağı görünmez bir çoğullukla
Saksılara çiçek üleştiriyor 
Ruh bölüştürüyorduk
Cesur dünyalar gömüyorduk tortulu bir kızıllığa
Genellikle umutla

Ya da bitimsiz bi iç sıkıntısıyla

Uzamasıyla bütün harflerin 
dalların göğe sokulmasıyla
Ama gömüyorduk işte hep
Çok sevdiğimiz ve hiç sevmediğimiz o her şeyleri durmadan gömüyorduk

Büyük işti zaman muhasebesi vardiyalar yetmiyordu

Geceleri fazla mesaiye kalıyor
Gündüzleri azıcık uyuyup yine gömüyorduk 
Çok para vermiyorlardı bize ama mutluyduk

Anıları gömünce topraktan adamlar çıkıyordu mesela

Acıyı gömüyorduk
         Anıları unutuyorduk

Hasılı güzel işti

Her şeyin başı gibi -sonu gibi yahut- bir şeydi
İyi işti 
Sonra bir gün bir çukur kazdı ikinci
Hep beraber atladık 
İçerden örttük üstümüzü
                         Her şey oracıkta bitti 

31 Ekim 2015 Cumartesi

OLTA


Bir şiiri dost edip yolumuza çoğullaşıyoruz
Bir akış gibi gelmiyor bazen hiçbir şey 
Biz orada durup dinleniyoruz
İçimizde tekil kervanlar yürüyor

Ağlamak niye insanların oluyor sadece
ve ben nasıl insan oluyorum böyle
Bir balık mesela 
bir balık- 
          nasıl yaşar aşkını söyleyin
Yaşamaz o balık demeyin
                                      söyleyin
Biz nasıl 
        her şeyi
             bu kadar 
                   böyle bilebiliyoruz

Upuzun hikayeler yazıp kısacık sonlara razı oluyoruz
Bir balık mı demiştik mesela
bir balık-
          neresinden tutunur hayata 
Kocaman açtığı gözleriyle
               bir oltanın ucunda sallanırken söyleyin
Hemen ölür demeyin 
söyleyin 

En iyi ihtimal yarık bir dudak olacaktır
Şanslıysa yaşamak
                      git gide büyüyen bir korku

Siz mesela kaybettiniz mi hiç ağzınızı
O durmadan 
durmadan durmadan yoran 
                                          anlatan 
Dişlemeye doyamayan ağzınızı

Susmak ne aydınlık bir hece 

Gece ne büyük yorgunluk
Kaburgamdan ölü bir şeyler doğuyor -ölü ve suskun
Kanat sayıyorum ölülükleri
Sonrası ağızsız bi kuşluk

24 Ekim 2015 Cumartesi

KUANTUM

Üzgünüm ama o elmanın düşüşüyle ilgili tüm bildiklerini unutmalısın Newton amca
Evrenin bütün değişmez yasaları anti tezler üretiyor
biz birbirimize sarılınca

Şimdi bak sevgili

burası yerçekimli bir dünya
Görmüyor musun yerin dibine batıyoruz
böyle severken ayrı gayrı durdukça
Doymuyorlar doymayacaklar 
gel şu maymun iştahımızı taklacı güvercinlere boğduralım
Bildiğin delilik bizimkisi 
birlik olup yarım aklımızı bire tamamlayalım
Geçmiş geçmiyorsa gelecek de gelemeyecek demek
zamanın sarkacında asılı kalmayalım
  
Geçer unutursun diyorlar
                            saygıdeğer misafirler ve pek sevgili konuklar
Oysa hatırımdan çıkmamana yeminli 
                            koca gökyüzü ve bütün kıtalar

Ufukta liman yok ve tüm gemileri yakmış olabiliriz

istesek bir nefeste karşı kıyıya yüzerek varabiliriz 
Bizi atomlarımıza ayırsalar
evrenin boşluğunda bir sonsuzlukta yeniden birleşebiliriz

Sevgilim seninle biz
                              kuantum kadar belirsiziz

15 Ekim 2015 Perşembe

EDİPLİ ŞİİR

Edip'e, 08.08.15

bütün anladıklarım şiir oluyor bazen
tek bir şiir 
sonlu ve sonsuz
keşkeler dile geliyor gibi
her şeyi böyle bir anda anlıyor gibi
     'varıyor gibi bir mutluluğa'

dilden bir zindanlığa
çünkü yan yana çoğalmanın zindansızlığıyla
üçün beşin hepimizin arasında
ne şükür
ne kadar basitiz
çok şükür
buraya varışlarımızla
elifbanın nemenem yükü
sükutun altınlığıyla
öyle gibi
varıyor gibi bir dilsiz olmanın haklı gururuna

yıllar çok geçti
bir sürü güzel şiir birikti
kanunlar birikti
ve akordeonlar
kamyonlarca parantez birikti
adamlar ve kadınlar
gökyüzü
adamotları ve havva analar
kahveleri afrika'da içmek gibi şeyler birikti
yan yana susuşmak gibi
susarak sevişmek gibi bir bakış bile atmadan dahi
böyle şeyler birikti

işte yani
tam da öyle gibi
varıyor gibi bir dilsiz olmanın haklı gururuna
noktasız virgüllerden yorulmak gibi
sen gibi
öyle gibi
'varıyor gibi bir mutluluğa'
hatta yanından hızla geçiyor gibi
sarıyor gibi tüm kabuksu yaraları
yarıyor gibi kocaman bir uçurtmaya

dünyayı şiir kurtaracak
önce şiir
sonra sevmek kurtaracak
kuşları unutmayacağız
kuşlar bu görkemli törene
en ön sıradan katılacak
kurtulacak dünya
yani bir gün kurtulacak

işte böylece tek bir şiire sığışıyoruz
bir oluyoruz
birden oluyoruz
sarsılıyoruz
mahvoluyoruz yan yana

15 Eylül 2015 Salı

'MAF'

Burcu Kaya'ya

Ellerim 
ayaklarım 
ve bazı muhtelif yerlerim 
Durmadan kaşınıyordu 
Kaşınmak delilik gibi şeylerin başlangıcı sayılıyordu 
Akış
     madde ve maneviyatın durmama hali yani 
sürekli oluyordu
Bitmiyordu kısaldıkça uzuyordu 
Azaldıkça çoğalıyordu birtakım başka şeylerde 
Ve bu şeyler de 
Aslında hep şeydir 
-Şeydir şeyyydir 
Biçimdir
       sonsuzdur 
                   varlıktır 
 ve hepsi evrendedir işte 

-Buraya da küçük bir 'ben' çizelim lütfen!
   Bütün bu kısaltmaların 
Parantez içlerinin 
       noktalı bir noktasızlığın 
                           ölümcül bir kontrolün ortasında 
               yine de durmayan bir ben 

Gittikçe mahvolan bir plan mı insanlık 
Daha mı zorlaşıyor 
bu modern zamanlarda düşünemiyor olmamak 
Her şeyin çok olmasından mı bu mutsuzluğumuz 
      Ya da bir tama erememek gibi 
Kısaltmak etekleri bel altından 
                               durmadan durmadan

Metafor mu iyiydi güzelim 
Neydi 
Bilmek mi iyiydi bilmemek mi 
Ben var biz var
Her şey her bir şeyin öncülü ya da sonra geleni

Ne büyük yük geçkin bir ruhu bağışlamamız 
Bugün şimdiden eski, anılar hep yarınlık 
Ne topyekun anlayış şurda durup geriye bakmalarımız 
Mahvımız baki, yolumuz aydınlık.

10 Eylül 2015 Perşembe

ÇAYCI İSMET

I.
belki de ölüyorumdu 
kalmalıydı en son kulaklarımda sesinin tozu
anan mı dedin 
anam uzun süredir ellerin 

işte anlamamalar denizinde boğuluyorumdu ben
olmayan kanatlarım senin
sarı saçlarım uzun bacaklarım çapkın bakışlarım 
  hepsi senin gibi bir yokluğundu
duruyorlardı damla damla terin gibi bir alnın çatında

II.
en son ne yapıyorduk
     kahkaha atıyorduk
hıyanet ediyorduk bilmemkaçbin yıllık bir ağıta

gerçeği aramıza hızla bağırıyordu çabuk ve şok edici bir veda daha
biri hemen arkadan 
      -çay mı demlesek ismet
 diye bağırıyordu

çay mı demlesek
    şöyle tavşan kanı
şöyle insan canı 
  her hâlükârda kıpkırmızı ama
                              -çay mı demlesek
huzurdan ölsek mi şuracıkta

çay demlenince çünkü çok gülüyoruz
güldükçe ismetler akıyor gözümüzden
   hepimiz dinleniyoruz 
biz durunca dünya şaşırıyor çarkını 
  hep birlikte koca bir evren oluyoruz

 hani diyorum gerçeği tam ortamıza çağıran 
                     bir veda mı demlesek şuracığa ismet
belki de bir sokak ağzında boğuluyorumdu ben
      taa şişlideki bir trafik lambasından beri açılan 
 bir üçüncü gözle sanki ismet 
                                           ölüyorumdu
-çay mı demlesek?

20 Ağustos 2015 Perşembe

İKİ LOKMA Bİ' SEVDA

Alacaklısın sanki sevdadan 
ve ciğerime kadar varıyor sınırları haczinin
Belediye harıl harıl çalışıyor halbuki 
ayrı düştüğümüz duble yolları 
tek şeritte birleştirmek için
Gün olduğun kadar gece de oluyorsun sevgilim 
Kokun burnuma üşüşüyor 
burnum sevdalısı ayıp yerlerinin
Gelebilirsin mesafe dediğin ne
Boşuna mı kuşa gönül verdik 
onca gök uçabilene
Yok diyorsun 
yol dediğin yalnız yürünür
Afili kuşlar gökte tek tabanca süzülür
Oysa bir vakitti hatırlarım
tenimizin kıvrımlarını gezegenimize pusula bellemiştik 
Yattığımız yerleri cennet
                      ağzımızın kokusunu ciğere nefes eylemiştik

Gitmeler hepten gidemiyor ve kalmalar tastamam olamıyor şu makus sevdamızda

Feleğin kahpeliğinden mi bu 
                  yoksa güle sarıldık diye kan mı var avuçlarımızda

Şimdi gülü boğdurduysan nihayet
                                 bana senin gibi bir kokan bul
Gezegeni yaktıysan şayet 
               bombalar düşebilir üstümüze 
                                 bize tez elden bir sığınak kur

İnansak yeter 
iki lokma bi' sevdayla yaşayabiliriz
İçimizdeki açgözlü devlere inat 
karın tokluğuna sevişebiliriz
Biz seninle sevgilim 
kendi ayağına işeyen köpekler gibiyiz
Sevmeye ne kadar yenilirsek 
hayata o kadar galibiz

15 Ağustos 2015 Cumartesi

BÜLBÜL

Tembel vapurlar incisi bu kentin
Beş dakikamız daha var
ha bindin, ha bindin!
Yoksa yarılır bu deniz
yerin ve göğün bir olduğu bir yerlerde sıkışıp kalırız

Arşa değdik değmedik mi
İlkin bundandır kuşa sevdamız
Mesela bir leylek sürüsü geçer şimdi tepemden
Nereye gidersek gidelim gök ikimizin olur böylece
Ayak bastığım her memleket bilir seni
Çünkü adın ağzımı hâlâ yorar
Sırtıma bakarım sensindir yükü
Soluğuma en güzel adın karışır

Doğduğumuzdan beridir
Garip şeyler oluyor yeryüzünde
Çağlardır bütün inanışların hainiyiz
Kardeşçe olana ihanetteyiz 

Her birimiz kendi toprağının zalim sultanı
Aynı köke baş koyduk mu 

İdama götürürüz bütün sürgünleri
İçimizdeki canavarları besleriz 

   o topraksız güzelle

Şimdi o her şeylerin

      bedeli ne ise öderiz
Bir kelâmına bu can sevgili
bir selamına heba bin dünya

Upuzun bir hayatı anlatır gibi bana
Her nefesin içimde bir ağacı büyütür

Kuşlar gider karıştın mıydı yabanıma
Bütün uçmaklar göğün çarkında öğütülür

       Olmasın mıydı cihanda şu bülbüle bir yuva
                         Bu dikenler güle mütemadiyen körlüktür

23 Mayıs 2015 Cumartesi

TÜL

örtmesek ya perdeyi

gözümüz bile kırpılmıyor bir aşktan gibi
iki kişilik bir odada perdeye ne hacet
sanki upuzun düzlüğe bakan bir odada
oturuyormuşuz
ve biz
durmadan sevişmekteymişiz
örtmesek ya perdeyi

çıplaklık en eski sürgünüdür kendiliğin
bu yüzden bir düştür delilik
kendinden aşağı çıplak bir düşüştür
bütün karanlıklar çekilir aradan
kalkınca gözün insana perdesi
ince bir tüldük başta
şimdi sabah akşam güneş
çok şükür

düşsek ya birbirimizden aşağı şimdi
görmesek perdeyi
sarılıp üşüsek
örtmesek ya kendimizi

kendimizle örtünsek ya

12 Mayıs 2015 Salı

KESİKSİZ ELMA

ve işte yeniden düşüyoruz
birbirimizle doldurduğumuz koca boşlukların 
dipsiz kuyularına

zat-ı alinden boşalan yerleri yokluğuna tahsis ettim
sakın ola aklın kalmasın tahtında
damardan kapılı sonsuz bir mekanın var
ciğerimin orta sahasında

hayaletlerinin bastığı şehrimde büyük bir panik hakim
peri masalları gitgide korkunçlaşıyor
kulaktan kulağa dolandıkça
sümüklü oğlanlar 
şeytanın satamadan getirdiği mendile sarımsaklar sarıyor
korkunun ecele çaresi 
kocakarıların iki dudak arasında

sevgilim
bu hayaletler şu virane kentin yıkılmaya direnen bütün kalelerini bir gecede düşürür
bildiğim dikensiz yollar bana gelişlerini külliyen öldürür

canım yanmazdı görmesem eğer
şimdi içime yaktığın tüm lambaları söndür
bıçağının sivri yeri gör bak nereye değer
bilmez misin her zalim kendi vicdanından mesuldür
adalet niyete delalet eder sevgilim
themis'in terazisini bu sefer bizden yana döndür
öfke dediğin sevdaya vekalet eder
beni yanlış anlamalarını tez elden temyize götür

ilk günahın ademle havvaları 
böyle sevenlere
bir elmanın iki yarısı derlermiş
İki ayrı yarım da neymiş
biz seninle kesiksiz bir elmayız 
tek bir ağızdan dişlenmiş
nereye kaçsam burnumda tütüyor 
güle benzeyen yerlerin
zannederim kokun 
terime düğümlenmiş

şimdi en yangın yerinden yanıyor can 
ciğer azapta
buza kesen kalbini 
oda sıcaklığına geri döndür
öldür kinini nihayet 
gözlerimi hatırla
gözlerim sana mühürdür

4 Nisan 2015 Cumartesi

TÜYDEN

Bombalar düşüyor orta yerimize 
İçimizdeki hayvanlar derin yaralar alıyor hayati bölgelerine 

Ve yaralı hayvan aklını yitirmiş gibidir 

bu böyle bilinir
Saldırıyorlar çıplak derimize insan derisi bildiğin ipincedir
Yaz geldi sanılıp bütün ceketler yakılmıştı değil mi 
Üşümekten geçtik de donduran ayaz
                              bu yaptığın ayıp değil mi

Bitmiyor işte noktalama'malar var 
seni sevmemin dilbilgisinde 
Ayazın kardeşi yağmurdur 
yağmur ömrün her deminde 
Kaydı ayağım düştüm 
            ki insan bi avuç yağmurda bile boğulabilir 
Sudan geldik suya gideriz 
            su bütün yaraları iyileştirebilir

Düşmek güzel fiil kaldıran el demirden değil
Kuşun kanadı tüyden nihayet
                                         -lakin az buçuk değil

3 Nisan 2015 Cuma

HEYHEYLİ ŞİİR

Duymuyor musun hey 
                   orda biri var görmüyor musun

Bu ev diyorum vallahi hayaletli

 dama çıktım keman çalıyorum bak 
                   bir deli bin akıllıdan hikmetli

Her insan bir sevdanın zalimidir şu hayatta yahut katili 

Sen ki Yavuz Sultân'ın hâmil-i nâmısındır
Sana u dönüyorum diğer bütün yollar lanetli
Sanıyorum ki köprüden önce son çıkış burasıdır

Paçam pedala sıkıştı gelemiyorum 
senin gelmen gerekli
Geceyi evvelinden unut burada geceler hep parçalı cinnetli

Erken sabahları beklediğim gibi seviyorum seni 

                    ki sen de beklemek üzre ziyadesiyle aydınlıksındır
Dil dediğinin anası vücuttan vecd olur oradan tanıyorum tenini 
                    ki sen de neredeyse diri derili taze bi kısraksındır

Şiir kendi seçer şairini 
                            şiir heyheyli
Yazılamayan şiirin canı sağ dursun 
                           beşer kolay bilir yârinden gitmeyi

Şükür olsun ki evim yurdum belli 

             Şu canımdaki kuşa hâşâ yedi cihansındır
Değil mi ki bize varan yollar hep cennetli 
            Adının tüm harfleri üzre kitaba kaleme afitapsındır 

Sözüm olsun arkadaş 
            şu gökyüzü yerden ayrı durduğu müddetçe ben sana şiir yazarım
Nerede duysam bundan böyle 
                  adını kendimin bilir adıma vaftiz sayarım

Bu son olsun ki gidişim esasen dönmenin ehli 

Şems-i nur ile nefese icâbsındır
Yemin olsun ki yedi harikalar intihara meyilli 
Hüsn-ü cânın ile cânâna hicâbsındır