10 Aralık 2019 Salı

KARAYOLSUZ BRİTANYA

Kanatsız kuşların doğudan battığı upuzun bir rakı sofrasında oturuyoruz

Bir kelebek döne döne avcuma ölüyor
Hepimizin bağrına bastığı bir selim oluyor masa

Bütün ölülükleri sırtlamış bir hazirana doğru uzanan
bir mayıstayız daha
Sök köklerini fırlat vadiden aşağı
Alçaktan ve uzun bi düşüştür dünya
Kes halatları düş kendinden uzanan bir uçuruma
'gibi bir mayıstayız hâlâ

Tutunmaz demeyiniz efendim tutunur
Her şey tutunur köksüz

Kaktüs olur it olur
Kelebek bile tutunur nazik ayaklarıyla bir çıkmaza
Ahmetler edipler ismetler tomrisler
Sonra yine edipler yine tomrisler
Her şey bal gibi de dirilir köksüz bir ölülükten

Yani bütün bu kadınlar ve adamlar diyorum
Niçin köksüz olmasındı efendim
Varmasındı yerinden hafif bir taşa
Yahu niçin bırakmasındı ardında bir zerre dahi kendilik
Gencecik ismetleri ağlatmasındı
Bir kelebek gibi konmasındı
karayolsuz bir adaya
niçin niçin

İşte upuzun bir filmi izler gibi büyülü
Yan yana uzanıp duruyoruz sessiz bi ovaya
Uzaktan bir türkü söylüyor selim-
        o sonsuz rakılardayız hâlâ ve elbet bitimsiz bir mayısta
Kuşları boğduruyoruz acısız bir kanatsızlığa
Upuzun 
babasız 
böcek kokan bir masada
                             piç oluyoruz
birbirimizden doğuluyoruz
kelebeğin bir günü gibi apansız
bir ölümü gibi hızla



1 Kasım 2019 Cuma

HAVZA

ikimiz diyor
ne aydınlık bir karanlık

gece her şeyi örter
bir gönlün tülü kalır bembeyaz aralık
buna ying yang da denir
ya da en basitinden karşıtlık
bir rüyaya tam ortasından yatıp
inan olsun griden tek bir gün şaşmadık
kandiliniz gündüz de yansın efendim
saklanmak için etraf çok karanlık
rica ediyorum kaybolmayınız karalara karışıp 

aramak en derin yara
bilmek havzası tüm akan suların
aramaya diye yatıp düşünde bilmekle yoğrulan
bir daha geçemez aynı yolları kendinden kaçıp
bilmediğiniz öyle kalsın efendim
maazallah görünmez olur kalbe yalnızlık
aman gizemi bozmayınız sabah olmadan perdeleri açıp

1 Kasım 2015 Pazar

GÖMÜ

-Gülanne'me

Havadardı evimiz çünkü yazdı
Ilık ılık üşüyorduk aralık bir pencere kenarında
Farkına varıyorduk bir şeylerin 
Basbayağı görünmez bir çoğullukla
Saksılara çiçek üleştiriyor 
Ruh bölüştürüyorduk
Cesur dünyalar gömüyorduk tortulu bir kızıllığa
Genellikle umutla

Ya da bitimsiz bi iç sıkıntısıyla

Uzamasıyla bütün harflerin 
dalların göğe sokulmasıyla
Ama gömüyorduk işte hep
Çok sevdiğimiz ve hiç sevmediğimiz o her şeyleri durmadan gömüyorduk

Büyük işti zaman muhasebesi vardiyalar yetmiyordu

Geceleri fazla mesaiye kalıyor
Gündüzleri azıcık uyuyup yine gömüyorduk 
Çok para vermiyorlardı bize ama mutluyduk

Anıları gömünce topraktan adamlar çıkıyordu mesela

Acıyı gömüyorduk
         Anıları unutuyorduk

Hasılı güzel işti

Her şeyin başı gibi -sonu gibi yahut- bir şeydi
İyi işti 
Sonra bir gün bir çukur kazdı ikinci
Hep beraber atladık 
İçerden örttük üstümüzü
                         Her şey oracıkta bitti 

31 Ekim 2015 Cumartesi

OLTA


Bir şiiri dost edip yolumuza çoğullaşıyoruz
Bir akış gibi gelmiyor bazen hiçbir şey 
Biz orada durup dinleniyoruz
İçimizde tekil kervanlar yürüyor

Ağlamak niye insanların oluyor sadece
ve ben nasıl insan oluyorum böyle
Bir balık mesela 
bir balık- 
          nasıl yaşar aşkını söyleyin
Yaşamaz o balık demeyin
                                      söyleyin
Biz nasıl 
        her şeyi
             bu kadar 
                   böyle bilebiliyoruz

Upuzun hikayeler yazıp kısacık sonlara razı oluyoruz
Bir balık mı demiştik mesela
bir balık-
          neresinden tutunur hayata 
Kocaman açtığı gözleriyle
               bir oltanın ucunda sallanırken söyleyin
Hemen ölür demeyin 
söyleyin 

En iyi ihtimal yarık bir dudak olacaktır
Şanslıysa yaşamak
                      git gide büyüyen bir korku

Siz mesela kaybettiniz mi hiç ağzınızı
O durmadan 
durmadan durmadan yoran 
                                          anlatan 
Dişlemeye doyamayan ağzınızı

Susmak ne aydınlık bir hece 

Gece ne büyük yorgunluk
Kaburgamdan ölü bir şeyler doğuyor -ölü ve suskun
Kanat sayıyorum ölülükleri
Sonrası ağızsız bi kuşluk

24 Ekim 2015 Cumartesi

KUANTUM

Üzgünüm ama o elmanın düşüşüyle ilgili tüm bildiklerini unutmalısın Newton amca
Evrenin bütün değişmez yasaları anti tezler üretiyor
biz birbirimize sarılınca

Şimdi bak sevgili

burası yerçekimli bir dünya
Görmüyor musun yerin dibine batıyoruz
böyle severken ayrı gayrı durdukça
Doymuyorlar doymayacaklar 
gel şu maymun iştahımızı taklacı güvercinlere boğduralım
Bildiğin delilik bizimkisi 
birlik olup yarım aklımızı bire tamamlayalım
Geçmiş geçmiyorsa gelecek de gelemeyecek demek
zamanın sarkacında asılı kalmayalım
  
Geçer unutursun diyorlar
                            saygıdeğer misafirler ve pek sevgili konuklar
Oysa hatırımdan çıkmamana yeminli 
                            koca gökyüzü ve bütün kıtalar

Ufukta liman yok ve tüm gemileri yakmış olabiliriz

istesek bir nefeste karşı kıyıya yüzerek varabiliriz 
Bizi atomlarımıza ayırsalar
evrenin boşluğunda bir sonsuzlukta yeniden birleşebiliriz

Sevgilim seninle biz
                              kuantum kadar belirsiziz

15 Ekim 2015 Perşembe

EDİPLİ ŞİİR

Edip'e, 08.08.15

bütün anladıklarım şiir oluyor bazen
tek bir şiir 
sonlu ve sonsuz
keşkeler dile geliyor gibi
her şeyi böyle bir anda anlıyor gibi
     'varıyor gibi bir mutluluğa'

dilden bir zindanlığa
çünkü yan yana çoğalmanın zindansızlığıyla
üçün beşin hepimizin arasında
ne şükür
ne kadar basitiz
çok şükür
buraya varışlarımızla
elifbanın nemenem yükü
sükutun altınlığıyla
öyle gibi
varıyor gibi bir dilsiz olmanın haklı gururuna

yıllar çok geçti
bir sürü güzel şiir birikti
kanunlar birikti
ve akordeonlar
kamyonlarca parantez birikti
adamlar ve kadınlar
gökyüzü
adamotları ve havva analar
kahveleri afrika'da içmek gibi şeyler birikti
yan yana susuşmak gibi
susarak sevişmek gibi bir bakış bile atmadan dahi
böyle şeyler birikti

işte yani
tam da öyle gibi
varıyor gibi bir dilsiz olmanın haklı gururuna
noktasız virgüllerden yorulmak gibi
sen gibi
öyle gibi
'varıyor gibi bir mutluluğa'
hatta yanından hızla geçiyor gibi
sarıyor gibi tüm kabuksu yaraları
yarıyor gibi kocaman bir uçurtmaya

dünyayı şiir kurtaracak
önce şiir
sonra sevmek kurtaracak
kuşları unutmayacağız
kuşlar bu görkemli törene
en ön sıradan katılacak
kurtulacak dünya
yani bir gün kurtulacak

işte böylece tek bir şiire sığışıyoruz
bir oluyoruz
birden oluyoruz
sarsılıyoruz
mahvoluyoruz yan yana

15 Eylül 2015 Salı

'MAF'

Burcu Kaya'ya

Ellerim 
ayaklarım 
ve bazı muhtelif yerlerim 
Durmadan kaşınıyordu 
Kaşınmak delilik gibi şeylerin başlangıcı sayılıyordu 
Akış
     madde ve maneviyatın durmama hali yani 
sürekli oluyordu
Bitmiyordu kısaldıkça uzuyordu 
Azaldıkça çoğalıyordu birtakım başka şeylerde 
Ve bu şeyler de 
Aslında hep şeydir 
-Şeydir şeyyydir 
Biçimdir
       sonsuzdur 
                   varlıktır 
 ve hepsi evrendedir işte 

-Buraya da küçük bir 'ben' çizelim lütfen!
   Bütün bu kısaltmaların 
Parantez içlerinin 
       noktalı bir noktasızlığın 
                           ölümcül bir kontrolün ortasında 
               yine de durmayan bir ben 

Gittikçe mahvolan bir plan mı insanlık 
Daha mı zorlaşıyor 
bu modern zamanlarda düşünemiyor olmamak 
Her şeyin çok olmasından mı bu mutsuzluğumuz 
      Ya da bir tama erememek gibi 
Kısaltmak etekleri bel altından 
                               durmadan durmadan

Metafor mu iyiydi güzelim 
Neydi 
Bilmek mi iyiydi bilmemek mi 
Ben var biz var
Her şey her bir şeyin öncülü ya da sonra geleni

Ne büyük yük geçkin bir ruhu bağışlamamız 
Bugün şimdiden eski, anılar hep yarınlık 
Ne topyekun anlayış şurda durup geriye bakmalarımız 
Mahvımız baki, yolumuz aydınlık.

10 Eylül 2015 Perşembe

ÇAYCI İSMET

I.
belki de ölüyorumdu 
kalmalıydı en son kulaklarımda sesinin tozu
anan mı dedin 
anam uzun süredir ellerin 

işte anlamamalar denizinde boğuluyorumdu ben
olmayan kanatlarım senin
sarı saçlarım uzun bacaklarım çapkın bakışlarım 
  hepsi senin gibi bir yokluğundu
duruyorlardı damla damla terin gibi bir alnın çatında

II.
en son ne yapıyorduk
     kahkaha atıyorduk
hıyanet ediyorduk bilmemkaçbin yıllık bir ağıta

gerçeği aramıza hızla bağırıyordu çabuk ve şok edici bir veda daha
biri hemen arkadan 
      -çay mı demlesek ismet
 diye bağırıyordu

çay mı demlesek
    şöyle tavşan kanı
şöyle insan canı 
  her hâlükârda kıpkırmızı ama
                              -çay mı demlesek
huzurdan ölsek mi şuracıkta

çay demlenince çünkü çok gülüyoruz
güldükçe ismetler akıyor gözümüzden
   hepimiz dinleniyoruz 
biz durunca dünya şaşırıyor çarkını 
  hep birlikte koca bir evren oluyoruz

 hani diyorum gerçeği tam ortamıza çağıran 
                     bir veda mı demlesek şuracığa ismet
belki de bir sokak ağzında boğuluyorumdu ben
      taa şişlideki bir trafik lambasından beri açılan 
 bir üçüncü gözle sanki ismet 
                                           ölüyorumdu
-çay mı demlesek?

20 Ağustos 2015 Perşembe

İKİ LOKMA Bİ' SEVDA

Alacaklısın sanki sevdadan 
ve ciğerime kadar varıyor sınırları haczinin
Belediye harıl harıl çalışıyor halbuki 
ayrı düştüğümüz duble yolları 
tek şeritte birleştirmek için
Gün olduğun kadar gece de oluyorsun sevgilim 
Kokun burnuma üşüşüyor 
burnum sevdalısı ayıp yerlerinin
Gelebilirsin mesafe dediğin ne
Boşuna mı kuşa gönül verdik 
onca gök uçabilene
Yok diyorsun 
yol dediğin yalnız yürünür
Afili kuşlar gökte tek tabanca süzülür
Oysa bir vakitti hatırlarım
tenimizin kıvrımlarını gezegenimize pusula bellemiştik 
Yattığımız yerleri cennet
                      ağzımızın kokusunu ciğere nefes eylemiştik

Gitmeler hepten gidemiyor ve kalmalar tastamam olamıyor şu makus sevdamızda

Feleğin kahpeliğinden mi bu 
                  yoksa güle sarıldık diye kan mı var avuçlarımızda

Şimdi gülü boğdurduysan nihayet
                                 bana senin gibi bir kokan bul
Gezegeni yaktıysan şayet 
               bombalar düşebilir üstümüze 
                                 bize tez elden bir sığınak kur

İnansak yeter 
iki lokma bi' sevdayla yaşayabiliriz
İçimizdeki açgözlü devlere inat 
karın tokluğuna sevişebiliriz
Biz seninle sevgilim 
kendi ayağına işeyen köpekler gibiyiz
Sevmeye ne kadar yenilirsek 
hayata o kadar galibiz

15 Ağustos 2015 Cumartesi

BÜLBÜL

Tembel vapurlar incisi bu kentin
Beş dakikamız daha var
ha bindin, ha bindin!
Yoksa yarılır bu deniz
yerin ve göğün bir olduğu bir yerlerde sıkışıp kalırız

Arşa değdik değmedik mi
İlkin bundandır kuşa sevdamız
Mesela bir leylek sürüsü geçer şimdi tepemden
Nereye gidersek gidelim gök ikimizin olur böylece
Ayak bastığım her memleket bilir seni
Çünkü adın ağzımı hâlâ yorar
Sırtıma bakarım sensindir yükü
Soluğuma en güzel adın karışır

Doğduğumuzdan beridir
Garip şeyler oluyor yeryüzünde
Çağlardır bütün inanışların hainiyiz
Kardeşçe olana ihanetteyiz 

Her birimiz kendi toprağının zalim sultanı
Aynı köke baş koyduk mu 

İdama götürürüz bütün sürgünleri
İçimizdeki canavarları besleriz 

   o topraksız güzelle

Şimdi o her şeylerin

      bedeli ne ise öderiz
Bir kelâmına bu can sevgili
bir selamına heba bin dünya

Upuzun bir hayatı anlatır gibi bana
Her nefesin içimde bir ağacı büyütür

Kuşlar gider karıştın mıydı yabanıma
Bütün uçmaklar göğün çarkında öğütülür

       Olmasın mıydı cihanda şu bülbüle bir yuva
                         Bu dikenler güle mütemadiyen körlüktür

23 Mayıs 2015 Cumartesi

TÜL

örtmesek ya perdeyi

gözümüz bile kırpılmıyor bir aşktan gibi
iki kişilik bir odada perdeye ne hacet
sanki upuzun düzlüğe bakan bir odada
oturuyormuşuz
ve biz
durmadan sevişmekteymişiz
örtmesek ya perdeyi

çıplaklık en eski sürgünüdür kendiliğin
bu yüzden bir düştür delilik
kendinden aşağı çıplak bir düşüştür
bütün karanlıklar çekilir aradan
kalkınca gözün insana perdesi
ince bir tüldük başta
şimdi sabah akşam güneş
çok şükür

düşsek ya birbirimizden aşağı şimdi
görmesek perdeyi
sarılıp üşüsek
örtmesek ya kendimizi

kendimizle örtünsek ya

12 Mayıs 2015 Salı

KESİKSİZ ELMA

ve işte yeniden düşüyoruz
birbirimizle doldurduğumuz koca boşlukların 
dipsiz kuyularına

zat-ı alinden boşalan yerleri yokluğuna tahsis ettim
sakın ola aklın kalmasın tahtında
damardan kapılı sonsuz bir mekanın var
ciğerimin orta sahasında

hayaletlerinin bastığı şehrimde büyük bir panik hakim
peri masalları gitgide korkunçlaşıyor
kulaktan kulağa dolandıkça
sümüklü oğlanlar 
şeytanın satamadan getirdiği mendile sarımsaklar sarıyor
korkunun ecele çaresi 
kocakarıların iki dudak arasında

sevgilim
bu hayaletler şu virane kentin yıkılmaya direnen bütün kalelerini bir gecede düşürür
bildiğim dikensiz yollar bana gelişlerini külliyen öldürür

canım yanmazdı görmesem eğer
şimdi içime yaktığın tüm lambaları söndür
bıçağının sivri yeri gör bak nereye değer
bilmez misin her zalim kendi vicdanından mesuldür
adalet niyete delalet eder sevgilim
themis'in terazisini bu sefer bizden yana döndür
öfke dediğin sevdaya vekalet eder
beni yanlış anlamalarını tez elden temyize götür

ilk günahın ademle havvaları 
böyle sevenlere
bir elmanın iki yarısı derlermiş
İki ayrı yarım da neymiş
biz seninle kesiksiz bir elmayız 
tek bir ağızdan dişlenmiş
nereye kaçsam burnumda tütüyor 
güle benzeyen yerlerin
zannederim kokun 
terime düğümlenmiş

şimdi en yangın yerinden yanıyor can 
ciğer azapta
buza kesen kalbini 
oda sıcaklığına geri döndür
öldür kinini nihayet 
gözlerimi hatırla
gözlerim sana mühürdür

4 Nisan 2015 Cumartesi

TÜYDEN

Bombalar düşüyor orta yerimize 
İçimizdeki hayvanlar derin yaralar alıyor hayati bölgelerine 

Ve yaralı hayvan aklını yitirmiş gibidir 

bu böyle bilinir
Saldırıyorlar çıplak derimize insan derisi bildiğin ipincedir
Yaz geldi sanılıp bütün ceketler yakılmıştı değil mi 
Üşümekten geçtik de donduran ayaz
                              bu yaptığın ayıp değil mi

Bitmiyor işte noktalama'malar var 
seni sevmemin dilbilgisinde 
Ayazın kardeşi yağmurdur 
yağmur ömrün her deminde 
Kaydı ayağım düştüm 
            ki insan bi avuç yağmurda bile boğulabilir 
Sudan geldik suya gideriz 
            su bütün yaraları iyileştirebilir

Düşmek güzel fiil kaldıran el demirden değil
Kuşun kanadı tüyden nihayet
                                         -lakin az buçuk değil

3 Nisan 2015 Cuma

HEYHEYLİ ŞİİR

Duymuyor musun hey 
                   orda biri var görmüyor musun

Bu ev diyorum vallahi hayaletli

 dama çıktım keman çalıyorum bak 
                   bir deli bin akıllıdan hikmetli

Her insan bir sevdanın zalimidir şu hayatta yahut katili 

Sen ki Yavuz Sultân'ın hâmil-i nâmısındır
Sana u dönüyorum diğer bütün yollar lanetli
Sanıyorum ki köprüden önce son çıkış burasıdır

Paçam pedala sıkıştı gelemiyorum 
senin gelmen gerekli
Geceyi evvelinden unut burada geceler hep parçalı cinnetli

Erken sabahları beklediğim gibi seviyorum seni 

                    ki sen de beklemek üzre ziyadesiyle aydınlıksındır
Dil dediğinin anası vücuttan vecd olur oradan tanıyorum tenini 
                    ki sen de neredeyse diri derili taze bi kısraksındır

Şiir kendi seçer şairini 
                            şiir heyheyli
Yazılamayan şiirin canı sağ dursun 
                           beşer kolay bilir yârinden gitmeyi

Şükür olsun ki evim yurdum belli 

             Şu canımdaki kuşa hâşâ yedi cihansındır
Değil mi ki bize varan yollar hep cennetli 
            Adının tüm harfleri üzre kitaba kaleme afitapsındır 

Sözüm olsun arkadaş 
            şu gökyüzü yerden ayrı durduğu müddetçe ben sana şiir yazarım
Nerede duysam bundan böyle 
                  adını kendimin bilir adıma vaftiz sayarım

Bu son olsun ki gidişim esasen dönmenin ehli 

Şems-i nur ile nefese icâbsındır
Yemin olsun ki yedi harikalar intihara meyilli 
Hüsn-ü cânın ile cânâna hicâbsındır

10 Haziran 2014 Salı

MUSKA

dünyayı şiir kurtaracak kardeşim

sen ne dersen de
metinler gültenler ismetler ve bize değen herkesler
bir muska gibi sallanacak ürkek boynumuzda

yarınsız bir yeni gün mü bu
öldürmeyen bir boğulma
aza varıp çoğalma
gönlünü sermaye ettiğin seyyar bir tezgah ömrün
yaz deme kardeşim daha ne diyeyim işte
sadece karanfiller hayatta kalır
ölmeyen bir kazığı çakarlar alnının çatına

az deme kardeşim
şiir de nihayetinde küçük kanatlı bir attır
hem ne kadar farkımız el kadar kuştan
taze bir karanfilden
eski bir cümleden
mayalanan badeden
eşyanın tabiatından ne kadar

ayrılamayız artık kardeşim
mecbur kalben seveceğiz
iki teke daldırıp ciğeri
bir ölmeme gününe meze edeceğiz

yalnız gitmek kurtaracak bu savgun ruhları
gök bile yürüyor deme bak

döne döne kalacak seni sevmekler başımıza
ani bir şiir olacak yokluğun kardeşim
muska gibi sarılacaksın boynumuza

10 Mayıs 2014 Cumartesi

HEZÂRFEN AHMET ÇELEBİ'NİN YILLAR EVVEL GÖRDÜĞÜ RÜYA

Şimdi ben kalkıp da gökte çırpınan bütün kuşların kanadı üzerine 
seni ömrümün son gününe dek seveceğime 
yemin etsem 
Sonra her köşeyi döndüğümde sen çıksan karşıma
          ve dönülebilen bütün köşelerden sen dönsen

Şu ağzımda büyüyen küfürler un ufak ufalansa 

Dökülse ağzımdan düşse ayak uçlarına
Şu vapurların burnu gibi 
-afedersin kıçı gibi 
Dili de olsa
Söylese senin buram buram deniz koktuğunu
Her ıslığında sesin duyulduğunu

Yüz kez yıkansam kokunun sindiği yerlerim üstüne
Söküp atsam içimden piç ettiğin şu küçük çocuğu 

Münir Abi uzaktan seslense 

Dese ki bırak evlat-
      'vesvese bunların hepsi vesvese'
Ya da Kuşçu Arnavut yakasında sarı çiçeğiyle gelse 
Şöyle bi güzel çekse kulağımızdan oturtsa bizi karşısına
Alemdağlı ispinozların lezzetli ötüşlerinden dem eylese

Sonra biz bir kere daha inansak kuşların masalına

Gözlerimize miller çektirip 
-bir kere daha kansak 
       Hezârfen Ahmet Çelebi'nin yıllar evvel gördüğü rüyaya
Etimize dağlanmış etler diktirip
                dirensek onca acıtırken yine de yan yana durmaya

Ağzın ağzıma büyülü nefesini üflese 

       biz yine sarhoş olsak
Kabından taşan dünya daha da küçülse gözümüzde
       biz içine sığmasak
Aynı vakitte bizim gezegen alabildiğine büyüse hücrelerimizde
       Biz yine hayretler içinde kalsak

Her nasılsa bunları bizden başka kimseler bilmese 

     ve usansalar anlamaya çalışmaktan
Evvela yoldaştıysak
    ve yorulmadıysak uzun yollar boyu hayal kurmaktan

Kara sevdanın beşeri durmadan kandırdığı kadar

Tüm güzel şarkıların gizliden birbirini andırdığı kadar
Bir kibritin koca ormanı yandırdığı kadar

Yan yana uzansak
 rüya gibi
rüyada gibi 
 biz olsak
    Hepsi bu kadar

10 Nisan 2014 Perşembe

ÜNLEMLİ ŞİİR

Dünya mı dar ben mi çoğaldım seninle 
                                           -vallahi sığamıyorum! 
Şimdi kainatın ve ahiretin bütün mahlukatı yok geliyor gözüme
 senden başkasına varamıyorum 

Varamadığın yere yaramazsın 
Duyamadığın yâre soramazsın
Gittin ve dünya kaç yüz kez döndü kendi etrafında 
Gözümde kalmadı zerren 
                    seni gönlümden kazıyorum 
Kanatıyorum etimi ve kokundan 
                     burnuma layık bi parça arıyorum
Kuşlar uçuyor göğün yedi ceddine ve ben 
                           her kanat sesinde seni anıyorum 

Ki bu seni sürekli kılıyor sevdiğim 

                                         sana ara veremiyorum!

Her gün seninle yürüdüğümüz birtakım sokaklardan geçiyorum
Şu köşede öpmüştün beni ilk kez
Gözlerindeki gizli orman daha da yeşermişti o gün hatırlıyorum 
Hayrete düşmüştük 
Böyle de sevilir miydi ulan!
Aleme küsmüştük 
Alem başkaydı her yanı birbirimize dokunan 
Rüyaya yatmıştık yan yana yatakta 
Ah uyanmasaydın ne güzel kocayacaktık bi' yastıkta 

Gittin diye bütün günler aynı 

   Geceler kardeş birbirine
Gördüm bütün yollar ayrı 
   Yokluğun deliliktir ben gibisine

Şimdi öylece geçiyoruz 
         senin artık kokmadığın güllerden ey yâr!
Durmadan içiyoruz meylerden
                               ciğer her damlada seni ağlar

Yoruyor adın ağzımı 

her nefeste kan ter içinde kalıyorum
Yeriyor mâzi yarını 
             sinenden başka uyumaya yer bulamıyorum
İki lafımdan biri sana çıkıyor hâlâ 
             sensiz hep yanılıyorum

Ki bu tüm yolları unutturuyor bana 
Senden öteye gidemiyorum 

30 Aralık 2013 Pazartesi

İHTİMALLİ ŞİİR

Biri benden
           biri senden 
                  biri bizden kalanlarla
Sen üç kere çok yaşa

Kavgasız nefeslerin olsun 

ağzında dikensiz güllerle diren bu mağlup savaşa
Yarıştır küfrünü babadan kalma delikanlılığınla
Yalnız için ümitli şiirler söylesin hep 
güzel gönüllü kadınlara

Zaman gidenin kalbine ağrır sevdiğim

Kalmalarına tutun ve ayak dire gerçeğimizin acısına
Masaldır bu
büyüyen akıllara yatmayabilir
İnançsızlık bi oturdu mu ciğere 
bir daha kalkmayabilir
Soğuk sade üşütmez sen inanma meteorolojiye
Şiddetine mukabil feci şekilde yakabilir kor ateşten daha bile
Üşüdük de hissizleşti mi kalbimizin birbirine değen telleri
Ondan mı bu aramızdaki milyon mesafe

Üç yanı denizler

dört başı hayali düşmanlarla çevrili memleketimiz 
zor zamanlardan geçmekte
Vuran vurulandan mesul değil
Cellat mazluma balta tutturmaya teşne
Önce acıtıyoruz
Sonra acılardan acı beğeniyoruz mutluluk niyetine

İşte biz seninle

bu çıplak derimizi dişleyen nefrete 
sevişerek örgütlenmeliyiz sevdiğim
Şimdi sevmeye en demir yerinden kalkanlarımızı indirmeliyiz
Yersiz kinimizi yurtsuz sevişmelerimize rehin etmeliyiz

Kaçarı yok

büyümenin ağrısına teslimiz hepimiz
geldi mi vakti
Lakin hala küçükse ellerimiz
     içimizdeki ağlaşan çocuklara 
                bir mendil vermeliyiz şimdi

21 Ağustos 2013 Çarşamba

ŞEREFİNE VURULSUN ALEM

Ah şu sensiz yapamayacakmışım gibi gelenler 
Bu ciğerimden sökülüp sana koşup gidenler
Hani sabaha dönen o ayıplı gecelerimize
Masa dahil tüm mobilyalar şahittirler

Kaç kez taşındım uyuduğun hanelerden

Ben de dahil şu evin bütün demirbaşlarını yakmam 
 Seni unutmamın topyekun bedelidir 
Anlamadın şu mor çarşafların dillerinden
Ağzının kenar mahalleri dahil her zerreni şu koltuğa bırakman 
Ciğerimdeki ormanın cayır cayır yandığının sebebidir

İçimde incir ağacı dikilmiş ocaklar var

İncir şeytan çekebilir
Sokakta savaşa benzer bir şeyler var 
Kavga umudu bir lokmada yutabilir 
Biz küsmesek o vakit tüm yurtta barış türküleri söyleyenebilir
Güvercinler dahil bütün kuşlar en geçilmez çölleri aşabilir

Seni böyle sevmemin istikrarı bütün kıtalarda ikrar edilebilir
Babam da dahil bütün ayyaşlar 
Seni unutamayışıma kadeh kaldırabilir 

    Sevdiğim

       Şerefine vurulsun alem!

21 Haziran 2013 Cuma

YÜZEN ARABESK

Her biri başlı başına bir devrime benzeyen o sevişmelerimizin hakikatle imtihanı geliyor aklıma
O an bütün yalanlara direniyorum
Artık olmayışına 
Yanımda soluduğun ciğerinin şimdi burdan bilmem kaç yüz kilometre ötede oluşuna Söylenecekçoksözler'in geride hiç kalmayana dek katledilişine
Görülecekçokgünler'in kör karası gecelerine
Şu omzumun çukurundaki kuşların ağlar gibi ötüşüne
Ağzının kenarına salıncak kurmuş çocuğun bana hala inatla gülümseyen suretine direniyorum
Dipsiz bir hayalden gayrı hafızamda gömülü bir hatıraya dönüşmeni bekliyorum 

Çünkü başka yol kalmadı 

Çünkü başka bütün yolları örttü toprak ve imkansıza bağışladı 
Mucize olmadan da mümkündü mucize 
Birlikte kanmadık mı
Gemiler gidiyordu ne güzel
Biz inadına yakmadık mı 

Şimdi girilemeyen denizlerin dalgasına vuruyor seni sevmelerim 
Gemiler yine de yüzüyor
Ne garip

19 Haziran 2013 Çarşamba

METRUK

Her ışıklı tabelanın en az bir harfi
Zamanla baş aşağı dönmüştür
Her beşerin kendi özü
Bizzat çekirdeğinden dönüşmüştür

Hastalıkta sağlıkta barışta ve dahi savaşta

Her an aklımda olan saygıdeğer hayaletlerin
Pişman olmaya meyilli bir cümle gibi ağzımda çoğalan
Hani o pek tanıdık ismin
Ve bir de burnumda kokunu büyüttüğüm 
                   ağzıma tadını dişlediğim sen

Bütün bu karmaşanın ortasından bir kuş-luk vakti 

İsimsiz hayaletlerinle çıkıp gelsen
Dünyanın bütün işçilerinin bütün grevleri kazandıkları resmi gazetede ilan edilse o an
Ve yokluğuna direnen tüm hücrelerim yenilense zerre kanım akmadan

Yavuz Sultan'dan beridir biliriz
                 her selim kendinden önce namıyla yürür
Ne vakitten beridir bu merveler
                                          meyva gibi içerinden çürür

Yürümek de çürümek de yan yana olabilir pekâlâ

Yalnız kalan kuş 
dokuz köyün dokuzundan da sürülür 
Şu içimize büyüyen metruk harabeler
Yokluğunun rüyasını koca bir ömre gördürür

15 Haziran 2013 Cumartesi

KÜFÜR

Öyle üzdün 
Böyle kırdın kanadımı
Anadan üryan geldin öyle çıplaktı ki gelişin
Öyle sevdin ve öyle bir sevmedin ki
Sen diyorum
Sanki tanrının ellerisin

Öyle sensiz ki şuralarım

Aysel Abla toplarını kesmiş gibi üzgün mahallemin çocukları
Öyle geldin öyle bir gitmedin ki

Şu yuvasız kuş gibi kalmalarımı diyorum 
Ağzımdaki guguklu saatin sığınacak evisin 

Canını seven gitsin!
Yar-î cemâli seven gitmesin
Gitmek mi kanatır kalmak mı daha kanar
O gitmeyen gidişin yeter etime değmesin

Öyle haksız ki bütün bunlar bu böyle bilinsin

Sezar'ın hakkı Sezar'a derler çocuk
Hak alınır hakkı veremezsin

Şu haksız olamayacak kadar güzel oluşunu diyorum güzelim 
Bütün hâkimlere küfür gibisin

8 Mart 2013 Cuma

ADAM

 -Yavaşlatmak benim bile olmayan bir bedeni
Dörtnala bir hızla
Sökülmek gündelik köklerden
Dikilmek saksısız ve yalınayak topraklara


-Neden çıplak değiliz ki 
diyordu bugün adamın biri
Kendi yüzlerinden zerre sorulmayarak
Soluyarak hayın insan ordularını
Ederini mayasını unutarak
Bu çürük kokan yalnızlıkları
Baldırı çıplak ayakları durmadan suçlayarak

Niçin diyordu sağımızda solumuzda bu çaputlar
Niçin niçin

-Yetiremediniz be şu kuşlu gökleri
Kuşağını göğün
Karasını mavisini
Örtünemediniz mağrur bir kabulle
Yetinemediniz


Sadece gemilerin varabildiği
Bir maviliğe erişiyordu adam
Meşru sayılıyordu deliliği
Gitmek için çırpındıkça
Dürüst bir boşluğa dönüşüyordu

Yahut kanatsız kuşluklara

-Ölüyor muyuz yavaş yavaş
diyordu
Gencecik ölüyor muyuz
Anısı bile yetiyor her şeyin

Bitiyor mu heybemizde hikayeler

Tükeniyor muyuz sessiz

Konuşmak sizin olsun, hâşâ
Biz sözsüz gardiyanların kapısına teşneyiz
Dilsiz gibi bir zindanlığın peşindeyiz biz

10 Ocak 2013 Perşembe

ANKARA MİSKET

Senin böyle kokman sevdiğim gülün sümbülün gücüne gitmez mi
Dudakların bal-ı hayat
Baharın kirazına ayıp etmez mi
Serde sevda olmasa 
iki ten birbirine böyle dokunabilir mi
Sevişmek dediğin 
evvela sevmenin işteş hali değil mi

İçimizdeki çocukların iki misket için kavgası bitemedi gitti 
Kim bilir belki büyümenin zamanı geldi de yanımızdan geçiverdi

Söküp atmak kolay 

Zor olan insanın içindeki düğümlerle ateşkesi
Gel nihayet
Eksilt ömrümüzden keşke denilen o bin pişman kelimeyi

1 Ocak 2013 Salı

GEZEGEN

Bir daha bağlanmamacasına çözülmüşken 
dizlerimizin ipleri
Bu orman gibi sevda 
içimizdeki hayvanları evcilleştirebilir mi
Bilirim her çağlayan nehir 
bir gün sakinleşip bulur denizine kavuşacağı yeri
İçim dolup taşarken seni 
Sakince sevmek bir ihtimal olabilir mi

Dar gelir bize şu ahir zamanın tüm bilindik evleri
Bırak anlamasın kimse 
bizim senle gezegenimiz apayrıdır sevgili
Birbirine yakışan notalar gibi 
ikimizin ademle havvadan kalma yerleri
Uzun vakitler doyurur ancak bizi
                       upuzun sevişme vakitleri

15 Aralık 2012 Cumartesi

ADINLA

-22.08.14-

Gelince bi sürü geliyorsun aklıma sevgilim
Yıllar hiç azaltmıyor o güzelim boynunu
Adınla şiir düzmek sana 
      Bütün alanlarda ismini bağırmak doyasıya
   İşte bu var ya sevgilim
Seni çoğaltarak yaşatmaktır bu

Vazgeçmemek ne büyük körlük 
Unutuyor hatıranı diye lağveyorum hafızamın ordularını
Senden örülü bir kuş var tam şuramda
                                                           bi ötüşlük
     Ki şuralarımı da en iyi sen bilirsin
        Sen şu yarımlarıma sonsuz bi bütünlük

Yıllar var kokun uçmuyor burnumdan
   Hâlâ leş gibi sevmek kokuyoruz
 Tam unuttum diyorum 
  Uzun ve tozlu bir yoldan gülüşün çıkageliyor
 Katıyorsun beni canına 
              Gözünün yeşilinde kayboluyoruz

İşte bu çok sevmekler sevgilim 
 Sen güldükçe çoğalıyor ancak
Bir ibadet gibi basıyor yağmuru böğrüne bir kadın 
 Anıyor güzellerden bir kalan 
Yanıyor ciğerimizde karanfille dolu 
                                                    koca bir orman.


5 Aralık 2012 Çarşamba

CİĞERLİ ŞİİR

Bir vakitler biz
Bacak bacak üstünden inen terbiyeli ayaklardık
Bilâ istisna her gece 
On dedim mi yataktaydık
Sanki büyür gibiyiz eklemlerim ağrıyor 
Gözünü seveyim vallahi fenalaşırız
Hatırlıyorum yüzün bir yerden ısırıyor 
Seninle biz pek evvelden yaralaşırız 

Alınan tüm nefesler kesildi 

      can 
          ateş 
                altında!

Bak ne diyorum 
bu savaştan hayati yaralanırız

Bir türlü yok olmayan yokluğuna dizili 
ciğerin herbir zerresi 
               akbabalar pusuda!

Halbuki biz 
en çok bülbülün ağzına yaraşırız

Gökteki bütün kuşlar biliyor 
Ve dâhi güvercinler
Suret-i hâline mukabil elimle ayağıma dolaşırız
Şimdi bir ahuya vurulmuşsun 
Öyle diyor diller 
Mil olur sol gözümle kadere sağırlaşırız 

Dilden sual olunmaz 

                 Biz kâlb ile gözün derinine selamlaşırız
Böyle yarım veda olmaz
                 Biz candan öte ciğer ile helallaşırız